top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıEren Tokgöz

Sosyal Müzik ve Tarih

Ben Eren Tokgöz, 90’ların başından beri -kendimi bildim bileli- doğaçlama yapıyorum, müzikle insanları birleştiriyorum. Sosyal Müzik de tam bunlarla ilgili. Tabi şimdi bunu ekipçe yapıyoruz.


90'ların sonu 2000’lerin başında Ankara’da bulunanlar Sinema Bar’ın meşhur Cumartesi grubu Uçan Kaz’dan beni hatırlarlar. Aynı isim, farklı kadroyla ODTÜ konserleri veya Burhan Şeşen’in TV8’deki “Yorumsuz” programından da bilebilirsiniz. 2009 yılı Jack Daniel’s Beste Yarışmasının “Osman” parçasıyla birincisi Herkes Kırmızı grubundan da. Zeynep Casalini ile düeti ile, Babylon ve Zeytinli konserleri ile, ismiyle, tarzıyla kült Ahmet Beyler grubundan da.


Şimdi azıcık geri saralım ve Sosyal Müzik’in temellerini oluşturan “hep birlikte müzik yapma”, “müzik ile iletişim kurma” ve “doğaçlama”nın nasıl başladığına ve nasıl dönüştüğüne bakalım.


Yıl 1990. Okulda seçmeli gitar dersimiz var. Annemin kız tavlamama yardımcı olacağı önerisiyle gitara başlamışım. Tenefüsler Stand By Me, Don’t Cry ve Nothing Else Matters ile geçiyor.


Yıl 1992. 14 yaşındayım. Ankara Küçük Esat’ta bodrum katı stüdyolarından birindeyiz. Besteler yapmamıza rağmen, henüz ismini bulamadığımız grubumuz ile nadiren gittiğimiz için stüdyo heyecanını yaşıyoruz - genelde provaları evde yapıyoruz, her stüdyo provası bizim için büyük birşey- Bizden önceki stüdyo saatinde de yine bizim liseden -Atatürk Anadolu Lisesi- bizden bir üst sınıfların kurduğu bir grup prova yapıyor. O zaman 1 yaş bile büyüklere özeniyoruz, çok iyi çalıyorlar diye düşünüyoruz. O gün stüdyoda 90ların sonu Ankara’sının ünlü cover gruplarından “Trip” in davulcusu Deniz Yenigün da var. Kendi provalarına bizi de çağırıyorlar, blues ve rock’n roll çalıyorlar. Bir ara kendimi davulda bir ara da mikrofonda buluyorum. Şöyle diyorlar: “Biz birşeyler çalıyoruz, sen de üstüne kafana göre birşeyler söyle bakalım”. Ben dünden razıyım, mikrofonu kaptığım gibi uydurma İngilizce sözlerle şarkı söylemeye başlıyorum. - O zamanlar İngilizce revaçta, Türkçe sözlü doğaçlama fikrine henüz uzağız-


Çok yetenekli ama dağınık arkadaşlarımı her hafta bizim evde, annemin börekleri eşliğinde topluyorum ve uzun saatler doğaçlama yapıyoruz. Genelde sözsüz doğaçlamalar oluyor. Sonra doğaçlamalarda çıkan sevdiğimiz melodileri şarkılara dönüştürüyoruz. Sözleri ise şair arkadaşımızın şiirlerinden uyarlıyoruz, bazen kendimiz yazıyoruz, bazen bir lise okuma ödevinin sayfalarını açıp onu şarkı sözü yapıyoruz.


Doğaçlamalar kendimizi var ediyor. Doğaçlamalar aktıkça kendimizi keşfediyoruz, kendimiz olabildikçe bundan keyif alıyoruz, kendimizi seviyoruz / kendimizle gurur duyuyoruz.


Ev provalarının vedasında birbirimize şarkılar söylüyoruz: “Gonca bir dahaki prova ne zaman olacaaaak?♬” “Benim perşembe final var, cuma olsa oluuuur muuu? ♬ “


Bazen komik durumlar da oluyor. Mesela bir grup arkadaşımız çok kasvetli bulduğu için C ve ardından Em ile doğaçlama yapmamızı yasaklıyor. Başka akorlar üzerine doğaçlamaya yapmaya başlıyoruz :)


İnternet öncesi 92 - 95 yıllarında, Baba Zula’nın öncülü Zen grubunun adını duyuyoruz. “Konserlerinde sadece doğaçlama yapıyorlarmış!” gibi haberler kulağımıza geliyor. Çok merak ediyoruz, çok heyecanlanıyoruz. Bir konser boyunca, hem de seyirci huzurunda nasıl olabilir acaba diyoruz. -Kendi aramızda günahıyla sevabıyla biz de yapıyoruz ama seyirci karşısında yapmak çok büyük birşey diye düşünüyoruz-


Evde kendi kendime sürekli doğaçlama yapıyorum, TRT3’teki klasik müzik konserlerine blokflütüm ile yeni melodilerle eşlik ediyorum, o zamanlar test yayınında olan MTV Türkiye’deki klipleri izlerken üzerlerine gitarımla yeni melodiler bulup, eşlik ediyorum.


Bir yandan çim ve plaj gitaristliği yapıyorum. İnsanların ruh halinin nasıl değiştiğini görüyorum. Herkesin istek parçalarını çalıyorum. İstediği parçasını çalınan kişilerden nasıl kocaman bir grup oluştuğunu görüyorum. İnsanlar hem müzikten çok keyif alıyorlar hem de müzik ile aralarında neredeyse görünen bir bağ oluşuyor. İletişim duvarları yıkılıyor, insanların kendilerini korumaya aldıkları hangi duvarları varsa onlar da yıkılıyor. 2000li yılların başında ODTÜ Rock Şenliği sırasında, Mimarlık Amfisi önündeki çimlerde hem demleniyoruz, hem gitar çalıyoruz. Şenliğe gelmiş olanlardan biri şöyle diyor: “Hayatımda ilk defa gitar çalmayı istedim, sizinle çalabilmek için. Ne kadar doğal bir şekilde müzik yapıyorsunuz. Hiç böyle birşey görmemiştim” Müzik insanları birleştiriyor. Aynı tecrübeyi hayatında on yıllarca yaşıyorum, benzer yorumları alıyorum ve aynı gözlemleri yapıyorum. Müzik kişisel bir gösteriden çok insanlar arasındaki tutkal, ruhlarını birleştiren ve yaşamsal öneme sahip bir fenomen. Bunu yıllarca yaşadıktan sonra yıllar sonra kafamda daha da net tanımlayabiliyorum.


ODTÜ’de doğaçlama davul solomla davul dersi seçmelerini ve sonra ODTÜ bandosu seçmelerini kazanıyorum. Doğaçlama davul ve kaval performansları ile ODTÜ Dans tiyatrosu ve Çağdaş Dans topluluklarının gösterilerinde performanslarda bulunuyorum.


Yine aynı ODTÜ / üniversite yılları gitarla küçüklü büyüklü toplulukları müzikle birleştirerek, verdiğimiz beste konserlerinde şarkıları “hep birlikte” söyleyerek geçiyor. Ne de olsa Yeni Türkü’den, MFÖ’den, şarkıların “hep birlikte” söylendiğinden tadından yenmeyeceğini öğrenmişiz, görmüşüz. Tabi yine Özkan’dan ve tabi Freddie’den de- seyirci ile etkileşim ve doğaçlamanın nasıl yapılabileceğini görmüşüz. Yaptıklarına hayran kalmışız, “İşte müzik, - hem de o anın müziği- “hep birlikte” böyle yapılır” demişiz!


2000 yılında İstanbul’da ilk izlediğim konser “Bobby McFerrin”in İstanbul Caz Festivali konseriydi. Don’t Worry Be Happy ile -neyse ki- kendini tanıtabildiğinden, konser çok kalabalık. Seyirciyi 3 gruba ayırıyor, her birine farklı kısımlar söyletiyor ve üzerine doğaçlama yapıyor. Hayatımda böyle birşeyi ilk kez görüyorum! Bobby McFerrin’ın insanüstü bir yeteneği olduğunu düşünüyorum, bunu bir insan yapamaz. Kendimi kötü hissetmemek için, o zaten insan değil, sen kendi bildiğin gibi doğrusuyla, yanlışıyla doğaçlamalarına devam edebilirsin :) diyorum.


Yaz aylarında Datça’da bir yandan barlarda program yaparken bir yandan Dadya Dost’ta Deep Purple doğaçlamalarına seyirci veya yarı seyirci yarı katılımcı olarak dahil oluyoruz. Yine uydurma ingilizce sözlerle yaşadığımız deneyim karşısında ağzımız kulaklarımıza varıyor, ruhumuz yükseliyor, arşa değiyor başımız!


2002 yılında İstanbul’a taşınıyorum, kendi kendime yaptığım doğaçlamalardan oluşan “Fikirler” şarkısı ile Halıcı Beste yarışmasında 3. Oluyorum. Atilla Özdemiroğlu ve İzzet Öz, şarkıdan çok etkileniyorlar. Daha “hazır” şarkılar varken, bu dağınık ve o anda yaratılmış hissi olan parça diğer yarışan parçalardan çok farklı geliyor. Aynı günlerde bir reklam müzikçisi olmak için görüşmeye gittiğim Ömer Ahunbay, aynı parçayı çok seviyor, “Son zamanlarda duyduğum en modern şey” diyor. (Bunun içinde bir de “ruh”un etkisi olsa gerek)


İstanbul’da yeni gruplar kuruyorum, bar programları yapıyoruz. 2006 yılında bar programı için bulduğumuz davulcu ile içimdeki beste ve doğaçlama yapma aşkı yeniden alevleniyor, orta okul - lise yıllarının ruhuna geri dönüyorum ve Rumelihisarı’nda o zamanlar oturduğum dedemin evinin bodrumunda çok büyük bir şeye başlıyoruz! Yine ODTÜ’den basçı bir arkadaşımla bodrumda saatlerce süren doğaçlamalara başlıyoruz. Birbirimizi dinliyoruz, tamamlıyoruz, ter içinde kalıyoruz, müzik yapmayı bırakamıyoruz. İçeride neredeyse gözle görülebilir yoğunlukta bir enerji var, herkes biriniz duyuyor, anlıyor, birbirine ilham veriyor. Ayinlerimizde yaşadığımızı başka hiçbir şeyde yaşayamıyoruz. Hayattan aldığımız tatmin ve zevkin doruk noktası olduğunu düşünüyoruz. The Free Lick grubundan Ekin Kışlalı da bu enerjinin tanıklarından, bodrum camından bizi duyuyor, yanımıza geliyor ve heyecanla “Muhteşemsiniz!” diyor, ağzı kulaklarında, “işte enerji bu, müzik bu”, diyor. “Sizi çok büyük bir yerlerde görücem” diyor. Kendisi de büyük müzisyen, erken göçüyor.


Aynı dönemde bir zamanlarda Zen’in yaptığı gibi, sadece doğaçlama olarak Peyote’de bir konser bile veriyoruz. Yine erken göçenlerden Hakan Orman destekliyor, yeni ve yaratıcı işler için motive ediyor.


Sonradan birlikteliğimiz Herkes Kırmızı grubuna evriliyor. Emre ile de Herkes Kırmızı nedeniyle tanışıyoruz. 2009 yılında “Osman” parçamız ile Jack Daniel’s 1.liğinden sonra grup dağılıyor. Doğaçlamalar 2011 yılına kadar bodrumlarda ve arkadaş sohbetlerinde devam ediyor.


Bir süre barlarda müzikli / etkileşimli / hikayeli Hippi Çavuş gösterileri yaptıktan sonra, Ahmet Beyler grubunu kuruyorum.


Grubun 2013 manifestosunda şunlar yazıyor: “Grup, konserlerde söyleyen-dinleyen ayrımını ortadan kaldırarak herkesin ortak katkısı ile “birlikte” yaratılan ve eğlenilen bir ortam yaratmayı amaçlar.”


Bu felsefeye uygun olarak konserleri konserlerden çıkararak bir arkadaş grubu etkinliğine, samimiyetine dönüştürecek interaktif seansları konserlere ekliyoruz. Bunun için konserlerde kendi parçalarımız haricinde “sözlü doğaçlama” bölümlerine başlıyoruz.


Önce müzisyen dostlarımız Gökhan Erciş, Emrah Özkaya konserlerde sahne alıyorlar. Sonra ise isteyen herkes! Söyleyen / dinleyen ayrımını fiilen yıkıyoruz.


Ahmet Beyler’in 2011 - 2016 yılları arasındaki 5 yıllık sahnesi boyunca sayısız mekanda gerçekleştirdiği “seyircili sözlü doğaçlama” seanslarının sonucunda, seyirciler üzerindeki sosyalleştirici ve kaynaştırıcı etkisinden dolayı yaptığımıza “Sosyal Müzik” adını veriyoruz.


Bu arada önceden “seyirci” sonrasında ise “gruptan” olan dostlarımız ne hakkında doğaçlama yapıyor derseniz, herşey hakkında. Biz şarkıyı başlatıyoruz, “Bugün erken kalktım, kahvaltı yaparken elimi yaktım, yolda trafik vardı, canımı sahneye zor attım ” sonra isteyen devam ediyor :) Her konuda şarkı söylemek serbest, içinde ne varsa şarkılarla anlatabilirsin! Ev arkadaşına kırgınlığını da, patronunu da, merdivenden düşme maceranı da, canının istediği herşeyi!


2016 yılında Sosyal Müzik’in isim hakkını alıyoruz ve Emre ile “Sosyal Müzik Atölyesi” adı altında doğaçlama şarkılar atölyesi tasarlıyoruz. Önce buz kırıcılar, ısıtıcı oyunlar ve sonra da doğaçlama şarkılar. 2 - 2.5 saat süren deneyim ile hem herkesin kendini müzikle ifade etmesini sağlıyoruz hem de katılımcıları birleştiriyoruz, kaynaştırıyoruz, sosyalleştiriyoruz. Katılımcıların yazdıkları yorumlar Sosyal Müzik’in tam amacını gerçekleştirebildiğini gösteriyor.


Çeşitli mekanlarda / etkinliklerde / firmalarda atölyelerimizi yapmaya başlıyoruz.


2019 başında atölyelerimizi düzenli olarak yapmaya başlıyoruz. 2019 başından pandeminin başladığı 2020 Mart ayına kadar, ayda bir Beşiktaş Container atölyesi, iki ayda bir Bomontiada ALT atölyesi, ayda bir Palavra Art’da İngilizce Social Music Workshop ve aralarda da Soundgarden festivali, Benetton Çocuk Festivali gibi etkinlerde atölyemizi gerçekleştiriyoruz.


2019 başında atölyelerimizi düzenli olarak yapmaya başlamamızdan itibaren Elif ve Dilara da ekibe katılıyor. Atölyelerde tiyatro ve drama deneyimlerini, katılımcılara ilham vermek için kullanıyorlar. Örnek doğaçlamaları onlar yapıyor, sonra herkes onlara katılıyor.


2020 Mart ayına kadar çok aktif şekilde çalışıyoruz. Pecha Kucha, ING, Yapı Kredi, Cartoon Network, Peyman, Pazarlama Konferansı gibi kurumsal etkinliklerin yanı sıra Kayaköy Sanat Kampı, 5 günlük Sosyal Müzik Atölyesi gibi etkinlikleri de başarıyla gerçekleştiriyoruz.


Konferanslar, atölyeler, etkinlikler ile dolu yoğun bir 2020 Mart ve Nisan dönemi bizi bekliyorken malum gelişme olur ve dünyadaki tüm aktivitelerle birlikte Sosyal Müzik de bir günde durur.


21 Mart 2020’dce gerçekleşecek olan Bomontiada ALT atölyemizi Instagram canlı yayını üzerinden gerçekleştirmeye karar veririz ve katılımcılara sorumuz şu olur: “Bugün normalde ne yapacaktın, şimdi ne yapıyorsun”. Instagram canlı yayınında, aynı fiziksel atölyelertimizde olduğu gibi herkes kendini ifade eder - bu sefer tabi yazılı olarak, chat alanından- ve yine fiziksel atölyelerde olduğu gibi birbirinden ilham alır, birbirinden enerji alır ve birbirine enerji verir. Uzaktan ve biribirilerini bu kez görmeden dahi olsa aralarında bağ kurulur, önyargılar yıkılır, tek tek bireyler büyük bir topluluğun parçası haline gelirler. Canlı yayına katılanların yazdıkları cümleleri o anda doğaçlama şarkılara çeviririz, aynı orta3’te ders kitabını önümüze açıp okuyarak, onu şarkı sözü yaptığımız gibi. Katılımcılar bu deneyimden hem keyif alırlar hem de kendilerini bir bütünün parçası olarak hissederler. Müzik de amacına ulaşmış olur, John Lennon’ın da dediği gibi hepimizin “bir” olması amacına.


Canlı yayınlarda gerçekleştirdiğimiz atölyelere bir de yenilik eklemeye karar verdik. 30-60 dk arasında süren canlı yayın doğaçlama seanslarımızda katılımcların yazdıkları cümleleri tek bir şarkıya dönüştürelim ve ona bir de klip yapalım! Böylece müziği birleştirici gücü canlı yayınla sınırlı kalmasın, tek şarkı içinde yüzlerce insanın fikirleri, duyguları, deneyimleri birlikte harmanlansın ve ortaya 1 dakikalık lık bir KOLEKTİF ŞARKI çıksın.


25 Mart 2020’de başlattığımız Kolektif Şarkılar / Videolar konseptinden bu güne, sözlerini aynı yöntemde, katılımcılardan topladığımız 30’un üzerinde kolektif şarkı yayınladık.


Aynı yöntemle şirketler / dernekler / okullar için de çok sayıda çalışma yaptık. Unilever, Pfizer, Sabancı Holding, Ford, Gratis, Aktif Bank, Brisa, Schneider Electric, Kadir Has çalıştığımız kurumlardan bazıları.


Sosyal Müzik’i takip edenler ve Sosyal Müzik’e inananlarla bağımızı canlı yayınlar ve Zoom atölyeleri sayesinde canlı tuttuk.

Nispeten küçük bir kitle bizi tanıyorken ilk büyük patlamamızı 2020 Mayıs ayında Anneler Günü Kolektif Şarkımız / Videomuz ile gerçekleştirdik. Her zaman olduğu gibi canlı yayında gönderilen yorumlardan bestelediğimiz “Annemin Süper Güçleri Var” yurtiçinde ve yurtdışında Türkler arasında fenomen oldu. Whatsapp gruplarında Anneler Günü tebrikleri şarkımız ile yapıldı.


2021 yılında ise bu kez online eğitimin vahim durumunu komik bir dille anlatan “Öğretmenim Dondu Kaldı” şarkımız ikinci viral hitimiz oldu. Öğretmenler online derslerine bizim klibimizle başladı, öğrenciler, “Tam bizim sınıf” diye paylaşımlar yaptılar. Sosyal Müzik bir kez daha duygulara tercüman oldu.


2021 yılında Ümit Besen’in katılımıyla gerçekleştireceğimiz “Sevgililer Günü” şarkımız, Burhan Şeşen’in katılımıyla gerçekleştireceğimiz “Müzik Susmasın” şarkımız ve online eğitimin - umuyoruz son- serisi olarak yayınladığımız “Öğretmenim Ses Kapalı” şarkılarımız ve toplamda 40’ın üzerinde diğer şarkı / video kliplerimizle 2021 Haziran ayı itibariyle Instagram üzerinde 20 bin kişiden büyük bir takipçi kitlesine ulaştık.


Katılımcıların gönderdikleri sözler ile besteler yapmaya devam ediyoruz. Bir yandan Zoom atölyeleri düzenliyoruz, bir yandan 2021 başından itibaren, reklam ve film müzikleri yaptığımız markamız Otopark Müzik’i de Sosyal Müzik çatısı altında topladık.


Sosyal Müzik olarak müziğin birleştirici gücünü kullanarak yolumuza devam ediyoruz. Ve yüzyüze atölyelerde görüşeceğimiz günleri de çok özlediğimizi belirtmeden geçemiyoruz!




7 görüntüleme0 yorum
bottom of page